22 Ekim Film Günü: Düşün, Hisset, Sorgula – İki Film, Bir Gün

22 Ekim Film Günü: Düşün, Hisset, Sorgula – İki Film, Bir Gün

Yayınlanma Tarihi : Google News
22 Ekim Film Günü: Düşün, Hisset, Sorgula – İki Film, Bir Gün

22 Ekim Film Günü: Düşün, Hisset, Sorgula – İki Film, Bir Gün

Merhaba sevgili okur kişisi,
Bugün 22 Ekim. Hava ne çok soğuk ne çok sıcak. Pencerenin kenarında çayını almış, belki üstünde battaniye, elinde de telefon ya da bilgisayar. “Bugün ne izlesem?” diye düşünüyorsun. İşte tam o anda ben çıkıyorum karşına: “Dur, o filmi geç! Sana iki tane film önereceğim. Sadece film değil; hayatla, vicdanla, insanlıkla yüzleşme fırsatı.”

Bugün sana iki filmi anlatacağım:
Biri insanın içindeki gözü dönmüş gücü sorgulatacak: “The Man Who Shot Liberty Valance”
Diğeri ise kapitalist dünyanın, çürümüş modern insanın içsel çığlığını gösterecek: “American Beauty”

İkisi de bambaşka dönemlerin filmleri ama aynı aynaya bakıyorlar: İnsanın yüzüne.


1. The Man Who Shot Liberty Valance (1962) – Adaletin Silahı mı, Kalemi mi?

Yönetmen: John Ford
Oyuncular: James Stewart, John Wayne, Lee Marvin
Tür: Western, Dram, Felsefi


Ah şu eski filmler…
Bugün “yavaş” dedikleri, ama aslında sabırla insanı çözümleyen o filmler.
“The Man Who Shot Liberty Valance” bunlardan biri. Dışarıdan bir “western” gibi görünür ama aslında koca bir toplumsal düzen sorgusudur.

Film, bir efsanenin doğuşunu anlatır. Kasabanın korkulu rüyası Liberty Valance isimli haydut, adeta sistemin yansıması gibidir. Onu durduran kişi ise, herkesin sandığı gibi bir “kahraman” değildir.
Bu filmdeki en ünlü replik, tarihe geçmiştir:

“When the legend becomes fact, print the legend.”
(Efsane gerçek olunca, gerçeği değil efsaneyi yaz.)

Evet sevgili okur, bugün yaşadığımız çağ tam da bu değil mi?
Gerçeği değil, efsaneyi yazan bir çağ.
Sosyal medyada herkes “mutlu”, “başarılı”, “mükemmel.”
Ama perde arkasında herkes bir Liberty Valance’ın tehdidi altında yaşıyor.
O tehdit bazen ekonomik sistem, bazen korku, bazen de yalnızlık.

John Ford burada sadece bir hikâye anlatmaz, bir uygarlığı deşifre eder.
Amerika’nın “adalet” diye övdüğü şeyin aslında silahla sağlanan düzen olduğunu gösterir.
Ama asıl kahraman silahı değil, kalemi eline alan kişidir.

Yani bugün eğer bir filmi sadece “izlemek” değil, “düşünmek” istiyorsan; bu film tam sana göre.
Bu filmde adalet, kahramanlık, güç, manipülasyon ve medya üzerine saatlerce konuşulabilir.
Ve emin ol, filmi bitirdikten sonra bir süre susarsın. Çünkü doğruyla yanlışın, kahramanla katilin yer değiştirdiği bir dünyada yaşadığını fark edersin.


“The Man Who Shot Liberty Valance” Neden 22 Ekim’de İzlenmeli?

Çünkü 22 Ekim tarihte hep bir “hesap günü” gibi.
Bak mesela, 1937’de Tunceli isyanı bastırılmış,
1962’de Küba Füze Krizi patlak vermiş,
1964’te Jean-Paul Sartre Nobel’i reddetmiş.
Hepsi birer “karar” anı.
Birinde devlet şiddeti, diğerinde savaş tehdidi, bir diğerinde ise vicdanın sesi.

İşte bu film de tam olarak o üçlü dengenin ortasında duruyor:
Güç, korku ve vicdan.
O yüzden bu filmi 22 Ekim gibi günlerde izlemek, sadece nostalji değil; bir tür içsel yüzleşme.


2. American Beauty (1999) – Çürüyen Düzenin Parlak Yüzü

Yönetmen: Sam Mendes
Oyuncular: Kevin Spacey, Annette Bening, Thora Birch, Mena Suvari
Tür: Dram, Kara Mizah


Bir film düşün:
Her sahnesi pastel renklerle süslenmiş, her karakter katalogdan fırlamış gibi “mükemmel.”
Ama hepsi içten içe çürümüş.
İşte American Beauty, tam olarak bu “çürümenin şiiri.”

Lester Burnham, kırklı yaşlarında, tipik bir Amerikan baba figürü.
İyi bir işi, güzel bir evi, “başarılı” bir karısı ve “örnek” bir kızı var.
Ama ruhu ölmüş.
Hayatının anlamı kaybolmuş, her sabah aynaya bakarken kendi varlığını sorguluyor.
Ve bir gün her şeyi bırakıyor.
İşinden istifa ediyor, saçmalıklarla dolu o “ideal aile” maskesini çıkarıyor.
Yeniden “yaşamaya” başlıyor.

Ama bu filmde asıl mesele sadece Lester’ın başkaldırısı değil.
Asıl mesele şu:
Modern toplum, bireyin ruhunu nasıl tüketiyor?
İnsan, sahip oldukça neden daha çok boşalıyor?

American Beauty, kapitalizmin en acımasız gerçeğini suratımıza çarpıyor:
Tüketim, sadece eşyaları değil, insan ruhunu da tüketiyor.


Filmdeki En Vurucu Sahne:

Lester Burnham kızının arkadaşı Angela’yı ilk gördüğü an.
O an filmin her şeyi değişir.
O an sadece bir “arzunun uyanışı” değildir;
aynı zamanda insanın gençliğe, kaybolan masumiyete, özgürlüğe özleminin patlamasıdır.

Ama film boyunca görürsün ki, o masumiyet aslında yok.
Herkes bir illüzyonun içinde yaşıyor.
Ve filmin sonunda Lester öldüğünde bile gülümsüyor.
Çünkü nihayet özgür.
O meşhur kapanış monoloğunda diyor ya:

“Dünyada bu kadar güzellik varken sinirlenmek zor.”

Bu cümle, sinema tarihinin en huzurlu vedalarından biridir.
Ölümün bile estetik bir anlam kazandığı bir sahne.


 “American Beauty” Neden 22 Ekim’de İzlenmeli?

Çünkü bugün, güzelliğin sahte olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Her şey parlatılmış, her şey filtreli.
Tıpkı Lester’ın evindeki beyaz koltuklar gibi.
Ama o koltukların altında kokuşmuş bir sistem var.
Bugün sosyal medyada, televizyonlarda gördüğün o “mükemmel hayatların” ardında,
büyük bir ruhsal çöküş saklı.

Bu film, o maskeleri indiriyor.
Kendinle yüzleşmeye cesaretin varsa, 22 Ekim gecesi için bundan daha iyi bir film olamaz.


İki Film, İki Dünya, Tek Gerçek: İnsanın Karanlığı

Bak sevgili okur,
her iki film de aslında aynı şeyi anlatıyor:
İnsanın içinde büyüyen karanlık.

  • Birinde, adaletin maskesi altında işleyen şiddet (Liberty Valance),

  • Diğerinde, başarı maskesi altında çürüyen bir yaşam (American Beauty).

İkisi de diyor ki:

“Gerçek, sandığından daha çirkin ama kabul ettiğinde daha özgürleştirici.”

22 Ekim gibi tarihsel olarak dönüm noktalarını barındıran bir günde, bu iki filmi izlemek, bir tür farkındalık pratiği gibi.
Birini izlerken adaletle, diğerini izlerken kimliğinle hesaplaşıyorsun.


 Bir Film Gecesi Ritüeli: Çay, Işık, Sessizlik

Bu filmleri izlerken şöyle bir atmosfer kurmanı öneririm:
Işıkları kapat, telefonu uzağa koy.
Bir bardak çay ya da kahve al.
İlk filmi (The Man Who Shot Liberty Valance) izlerken kendini sorgula:
“Benim adalet anlayışım neye dayanıyor?”
İkinci film (American Beauty) bittiğinde ise şu soruyu sor:
“Ben gerçekten yaşıyor muyum, yoksa oynuyor muyum?”

Çünkü bu iki film, sadece zaman geçirmek için değil;
yaşamı yeniden düşünmek için çekilmiş.


Son Söz: 22 Ekim, Bir Aynaya Bakma Günüdür

Bugün 22 Ekim.
Tarih sayfalarında savaşlar, protokoller, icatlar var.
Ama sinema bize başka bir gerçeği hatırlatıyor:
İnsanın kendi içindeki fırtınalar, tarihteki savaşlardan daha yıkıcı.

The Man Who Shot Liberty Valance bize gerçeği hatırlatıyor:
Efsanelerle değil, doğrularla yaşamak gerek.
American Beauty ise fısıldıyor:
Güzellik, sistemin dayattığı değil, kalbin hissettiğidir.

O yüzden sevgili okur, bugün film izlerken sadece “seyretme.”
Biraz da “dinle.”
Çünkü sinema, bazen tarihten bile daha doğruyu anlatır.

begendim
0
Begendim
bayildim
0
Bayildim
komik
0
Komik
begenmedim
0
Begenmedim
uzgunum
0
Uzgunum
sinirlendim
0
Sinirlendim

Yorum Gönder

Yorumlar