11 Ekim’de İzlenmesi Gereken İki Film: Imagine ve Bereketli Topraklar Üzerinde
Bugün 11 Ekim.
Yılın 284. günü.
Sonbahar artık içimize sinmiş durumda.
Sabah penceremi açtım, hava ne soğuk ne sıcak; tam “bir film izlenir” havası.
Çayın demi tam kararında, dışarıda hafif bir rüzgâr… Ve ben düşündüm:
Bugün hangi iki film, bugünün ruhuna yakışırdı acaba?
Cevabı bulmam uzun sürmedi.
Tarihe baktım, 11 Ekim 1971’de John Lennon’ın dünyaya “Imagine” dediğini,
ve 1981’de Erden Kıral’ın “Bereketli Topraklar Üzerinde” filmiyle ödül kazandığını hatırladım.
Biri barışı, diğeri emeği anlatıyor.
Biri düş kur diyor, diğeri uyan artık.
İkisi de insan olmanın hem yükünü hem onurunu anlatıyor.
O yüzden bugün sana iki film önereceğim.
Birini izlerken hayal edeceksin, diğerini izlerken sorgulayacaksın.
Ve ikisini izlediğinde, belki de aynı sonuca varacaksın:
Dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendini değiştir.
“You may say I’m a dreamer, but I’m not the only one.”
Bu cümleyi duymayan kaldı mı?
Ama ben bu cümleyi ilk kez dinlediğimde, sanki Lennon bana söylüyordu:
“Hayal et Osman,” diyordu. “Savaşsız, sınırız, çıkar hesapları olmayan bir dünya hayal et.”
Imagine aslında sadece bir şarkı değil.
Bir film, bir fikir, bir direniş biçimi.
John Lennon ve Yoko Ono, kendi hayatlarını bir sanat manifestosuna dönüştürmüş.
1972’de çekilen belgesel, Lennon’un evinde, yaşamında ve zihninde dolaşır gibi.
Piyanonun başında o beyaz ışıkta otururken, insanlığın bütün acılarını yumuşacık notalarla sarar.
Filmde çok büyük olaylar yok.
Ama zaten Lennon’un büyüklüğü de orada:
Basit şeyleri anlatırken dünyayı değiştirebilen bir adamdı o.
Film boyunca, Lennon’un sade yaşamı gözümüzün önünde akıyor.
Yoko ile aralarında geçen sessiz anlar, evin duvarlarında asılı barış sembolleri, sade bir mutfak, kocaman bir bahçe…
İçinde bir lüks yok ama bir iç huzuru var.
Ve o huzur, her karesinden taşarak seyirciye geçiyor.
Ben izlerken şunu düşündüm:
Lennon aslında minimalizmin müzikal hâli.
Eşyasız, abartısız ama anlamla dolu bir dünya istiyor.
Benim “sosyalist minimalizm” dediğim şeyin sinemadaki karşılığı tam olarak bu film.
Ne fazla, ne eksik; sadece öz.
Imagine’i izlerken içimde bir cümle yankılandı:
“Hayal etmek cesaret ister.”
Ve düşündüm… Bugün insanlar hayal kurmaktan bile korkar hale gelmiş.
Sanki umut etmek ayıp, iyilik istemek safça bir davranış olmuş.
Oysa Lennon’un dediği gibi:
“Hayal eden bir avuç insan, dünyayı değiştirebilir.”
11 Ekim 2025’te biz hâlâ o hayali dinliyorsak, demek ki o notalar ölmemiş.
Hâlâ bir yerlerde birileri barıştan, sevgiden, eşitlikten söz edebiliyorsa, o şarkı hâlâ yaşıyor.
Ve bence bu film, sadece izlenmez;
insanın içine kazınır.
Gelelim bu ülkenin gerçeklerine…
Erden Kıral’ın yönettiği “Bereketli Topraklar Üzerinde” filmi,
Orhan Kemal’in aynı adlı romanından uyarlandı.
Ve eğer bu filmi izlemediysen, şimdiden söyleyeyim:
Hazırlıklı ol.
Çünkü bu film seni rahatsız edecek.
Ama bazen insanı rahatsız eden şeyler, onu en çok değiştirenlerdir.
Üç köylünün hikayesi bu:
Pehlivan Ali, İflahsızın Yusuf ve Köse Hasan.
Memleketlerinden çıkıp Adana’ya iş bulmak için gelirler.
Koca bir umutla yola çıkarlar ama karşılarına çıkan tek şey, sistemin acımasız dişlileridir.
Ekmek kavgası, burada yalnızca bir mecaz değildir;
gerçek anlamıyla hayatta kalma mücadelesidir.
Erden Kıral bu filmde sinemayı bir süs değil, bir ayna olarak kullanıyor.
Ne romantizm var, ne kahramanlık.
Kamera, insanların terine, yorgunluğuna, çaresizliğine çevrilmiş.
Film boyunca renk yok gibidir.
Her şey gri, tozlu, solgun.
Ama işte o solgunluk, filmin asıl rengidir: gerçek.
Ben bu filmi ilk izlediğimde çok sarsılmıştım.
Çünkü orada sadece karakterleri değil, kendi halkımı gördüm.
Tarlada çalışan babaları, şehirde sömürülen işçileri,
emekle var olmaya çalışan milyonları…
Ve bir an fark ettim:
Biz bu filmi hâlâ yaşıyoruz.
Filmde Köse Hasan’ın bir cümlesi vardır:
“Biz çalışa çalışa adam oluruz sandık, meğer çalışa çalışa yok oluyormuşuz.”
Bu cümle insanın içine oturur.
Çünkü doğruluğu hâlâ geçerliliğini koruyor.
Bugün hâlâ emek ucuz, insan değersiz.
Ama bir fark var:
Artık kimse “emeğin kutsallığını” konuşmuyor.
Erden Kıral, bu filmle tam da o kutsallığı hatırlatıyor bize.
O yüzden ben Bereketli Topraklar Üzerinde’yi sadece bir film olarak değil, bir manifesto olarak görüyorum.
O manifesto diyor ki:
“Adalet, alın terindedir.”
Film, gösterime girdiğinde yasaklandı.
“İşçiyi kahraman gibi göstermek” o yıllarda tehlikeliydi.
Ama Erden Kıral’ın kamerası susturulamadı.
Ve film, 1981 Strasbourg Film Festivali’nde büyük ödül kazandı.
Bu, sadece bir sinema başarısı değil;
aynı zamanda düşüncenin zaferiydi.
Benim için bu film, Türkiye’nin yüzüne tutulan bir aynadır.
O aynada sadece geçmiş değil, bugün de görünür.
Çünkü sistem değişmiş gibi görünse de, aslında aynı düzen hâlâ devam ediyor.
Yalnızca maskeler değişti.
Bugün 11 Ekim.
Bir yanda John Lennon’ın barış rüyası,
diğer yanda Erden Kıral’ın emek gerçeği.
Biri gökyüzüne bakar, diğeri toprağa.
Ama ikisi de aynı şeyi söyler:
İnsana değer ver.
Lennon der ki:
“İnsan savaşsız da yaşayabilir.”
Kıral der ki:
“İnsan emeğiyle onurlu olabilir.”
Ve ben diyorum ki:
İnsan, hayal ettiği kadar insandır.
O yüzden bu iki filmi aynı günde izlemek, bir tür denge kurmak gibi.
Biri seni duygusal olarak yüceltir,
diğeri seni yere bastırır.
Biri “hayal et” der,
diğeri “gör artık” der.
İkisinin arasında bir fark yoktur;
biri gözün, diğeri kalbin filmidir.
Benim sana önerim şu:
Bu akşam, 11 Ekim gecesi, küçük bir ritüel yap.
Bir çay demle, ışıkları biraz kıs, telefonu bir kenara bırak.
Saat sekiz gibi Imagine’i aç.
John Lennon’un o beyaz piyanoda çaldığı ilk nota duyulduğunda, gözlerini kapat.
Kısa bir süreliğine dünyayı kurtarma fikrinin hâlâ mümkün olduğunu hisset.
Sonra biraz ara ver, balkona çık, nefes al.
Havada sonbaharın kokusu varsa, bil ki yalnız değilsin.
Dünyada milyonlarca insan senin gibi aynı umudu arıyor.
Saat ona doğru Bereketli Topraklar Üzerinde’yi başlat.
İlk on dakikada sıkılabilirsin.
Ama dayan, çünkü hayat da öyle değil mi?
Biraz sıkıcı, biraz ağır, ama içinde hep bir direnç var.
Film bittiğinde, sessizlik çökecek.
İşte o sessizlikte bir cümle yankılanacak içinden:
“Ben de bu dünyanın parçasıyım, ve değiştirebilirim.”
Bu iki film bana hep şunu hatırlatıyor:
Hayal kurmak ile gerçeği görmek aynı şeyin iki yüzü.
Biri olmadan diğeri eksik kalıyor.
Lennon’un “Imagine”i olmasa dünya karanlığa gömülür,
Erden Kıral’ın “Bereketli Topraklar Üzerinde”si olmasa o karanlık hiç fark edilmez.
İkisi de aynı cümlede buluşuyor aslında:
“Bir şeyler yanlış, ama düzeltebiliriz.”
Ben her 11 Ekim’de bu iki filmi hatırlıyorum.
Çünkü biri bana umut veriyor, diğeri bana sorumluluk.
Ve ben bu ikisinin arasında yazıyorum, yaşıyorum, direniyorum.
Bu yazıyı yazarken penceremin önünde rüzgârda uçuşan bir yaprak var.
Küçük, sararmış, hafif.
Ama düşmeden önce dönüyor, direniyor, kendi güzelliğiyle rüzgâra karşı koyuyor.
Sanırım Lennon da, Kıral da, Baykurt da, Yıldız Kenter de hep aynı şeyi yaptı:
Düşmeden önce direndiler.
11 Ekim, sadece bir gün değil benim için.
Bir duruş.
Bir hatırlatma.
Barışın, emeğin, sanatın ve kadınların günü.
Bu yüzden diyorum ki:
Bu gece bir film izlemeyin sadece,
Bir düşünce izleyin.
Bir vicdan izleyin.
Ve sonra kendi hayatınıza dönüp kendinize sorun:
“Ben neyin parçasıyım?”
Cevabı biliyorsun aslında.
Çünkü eğer bu satırları okuyorsan,
sen de o hayalin bir parçasısın.
Film | Yönetmen | Yıl | Tema | Neden İzlenmeli? |
---|---|---|---|---|
Imagine | John Lennon & Yoko Ono | 1972 | Barış, umut, hayal gücü | İnsanlığın vicdanını anlatan belgesel bir dua. |
Bereketli Topraklar Üzerinde | Erden Kıral | 1981 | Emek, yoksulluk, adalet | Gerçeği çıplak hâliyle anlatan sinema klasiği. |
Yorumlar