Şair ve Çevirmen Metin Fındıkçı ile söyleştik...

Şair ve Çevirmen Metin Fındıkçı ile söyleştik...

6 Ocak 2019'da EdebiMeclis için yapmış olduğumuz söyleşidir...

1961, Mardin doğumlu. İstanbul'da yaşıyor. Şiire Orta Doğu'nun çeşitli ülkelerinden
yaptığı şiir ve deneme çevirileriyle başladı. Şiirleri Adam Sanat, Cumhuriyet
Kitap, Kitaplık, Rüzgâr, Şiirlik, Uç,Yarın, Yazılı Günler, Yeni Biçem ve Akatalpa gibi birçok dergide yayımlandı.

Durup özlemini günlere bölüyorum
Eski bir avluda kuyu nasıldır bilirsin
Görünmez ulu gözlerine sesleniyorum
Karanlık sensin, susuzluk sen, aydınlık sen
Dökülüyorum yataklarından suların
Yokluğunu bağışlıyorsun alıp bekliyorum.
"Ne avutur ki beni senden başka"

Bu dizelerin sahibi Şair ve çevirmen olarak tanınan Metin Fındıkçı ile birlikteyiz. Üstadım öncelikli olarak röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Bize biraz kendinizi anlatabilir misiniz? Kimdir Metin Fındıkçı?

-Metin Fındıkçı, hiçbir şekilde, her durumda haksızlığı sevmeyen, bu yüzden bazı ortamlarda sevilmeyen ve istenmeyen bir kişiliğe sahip; mesela lisedeyken bazı hocaları Mardinli olduğu için onu hiç benimsemedi, hatta okutmak istemedi. Sırf bu yüzden olmasa da, şiire ve aşka düşkünlüğü biraz da ondandır. 

Şiire 1980 sonrasında başladınız diye biliyorum. Biraz anlatır mısınız? Nasıl bir süreçti?

-Aslında edebiyatla, şiirle ilgilenmem ilkokuldan beri var olduğunu, o yıllarda okumayı çok severdim, hala da severim. Bir laf vardır rakıyı sevmeyen adam olmaz hatta insani konumu bile sorgulanması gerek. Ben de diyorum ki: kitap sevmeyen, okumayı sevmeyenin aklı yarım yamalak çolak bir insandır. 80 öncesi yazdığım şiirler siyasi yazılar vardı ama su yüzüne çıkarmıyordum, çıkarmadım ve orada yazıldıkları defterlerde kaldılar. 80 sonrası şiire yoğunlaştım ve ilk şiir kitabım ancak 92 yılında yayımlandı.

Önümüzdeki günlerde yeni kitap çalışmaları olacak mı peki?

-Yeni kitap olacak. Ancak yayınevinden gelen istek üzerine sırada toplu şiirlerim var, onlar basılacak. 

Arap şiirinden pek çok şairin şiirlerini dilimize kazandırdınız üstadım. Biraz bundan da bahsedelim istiyorum. Neden Arap şiiri? Bildiğim kadarıyla çok sağlam eleştiri oklarının hedefi de oldunuz, ama yılmadan çevirmeye ve kitaplaştırmaya devam ettiniz. Biraz bahsedebilir misiniz?

-80 sonrası şiire iyiden iyiye sarıldığımda bir şey fark ettim. Hemen hemen aynı coğrafyayı paylaşmamıza rağmen dilimizde Arap şiirinin hiç tanınmadığını ve bu yüzden (bence) bir eksiklik olduğu için ve de Arapça dilini bilmeme rağmen bu boşluğu doldurmamam büyük bir yanlış olacağını düşündüğüm için çeviriye başladım.

Eleştiriye gelince: Bana yöneltilen eleştiri değil çamur atmaktır. 250 sayfaya yakın bir kitapta 3-4 sözcük (onlara göre) yanlış çevrilmiş diye bir eleştiri olmaz olamaz. Eleştiri, her sanat dalında olduğu gibi bir bütünlük taşımalı. Çeviri kuram ve kavramı çerçevesinde eleştirilirse eleştiri olur. Kaldı ki, çeviri biraz da yorumdur, çevirmen o yorum hakkını kullanmalı derim. O 3-4 sözcükte de yorum hakkımı kullanmışım. Oldukları gibi çevirseydim Türkçede anlam kayması olacağını bildiğimdendir; farz edelim ki, yanlış çevirmişim, 250 sayfalık bir kitapta üstelik şiir çevirisinde 3-4 sözcük yanlış çevrilmiş… Bu eleştiri değil düpedüz çamur atmaktır.

Cevat (hocanın) Çapan deyimiyle çeviri sürekli bir günah işlemektir. Onaylayanı azdır. Örneğin sana bir örnek vereyim: Bir dergide çıkan çevirilerim üstüne bir okuyucum bir e-posta attı. Hocam, bir Arap arkadaşım söyledi filanca şiirde filanca sözcük yanlış çevrilmiş diye. Soruyorum: Arapça biliyor musun, hayır, Arap arkadaşın yeterince Türkçeyi biliyor mu, hayır yeni öğreniyor. Buyurun bu da bir eleştiri. Oysa o şiirde şair, doğduğum yer Mardin sınırına yakın doğduğu için, Mardin mahalli Arapçadan iki sözcük kullanmış ve o sözcükleri de en iyi bilen ve anlayanlardan birisiyim.

İyi biliyorsan ve çeviri yapacaksan yap. Başkasına çamur atarak bu işler yürümez, hem şiire hem de çeviriye, üretime zarar verir.

Bugüne gelindiğinde, dönüp bakıyorum da: Benim Arap şairlerden seçtiğim şairlerin dışında (tekrarını çevirmiş gibi basarak) yapılmış yeni bir şey yok. Ben görmüyorum. Oysa ben çeviriye başlarken belirlediğim bir çizgi vardı ve o çizgiye yakın yani bana ve şiirime yakın olan şairleri seçerek çevirdim. Okuyup araştırdım ve öyle çevirdim. Peki eleştirenler benim çevirdiklerim şairlerin dışında her hangi yeni bir şeyler bulup çevirdiler mi, hayır?

Biraz edep yahu…

Ülkemizde şiirin gelmiş olduğu noktayı nasıl buluyorsunuz? Şiir eskiye nazaran daha mı az ilgi görüyor artık?

-Şiirin daha ilgi görüyor meselesinden daha çok.

Sadece ülkemizde değil, dünya genelinde şiirin geldiği noktayı değerlendirirsek; şiirin vardığı yere ve okunmadığına dair söylenenlere bakarsak; şiir artık yeni bir mecrada akması gerektiği kanısındayım. Birçok şair aynı sözcüklerle ve ahenkle konuşmaktan kaçınması gerek. Yıllardır şairin çokluğundan filan söz ediliyor, bence önemli değil. Önemli olan bugün ülkenin sokaklarında yaşananlar; felsefi, sosyal, psikolojik vs. hayat ve insan şiire dahildir diyorsak; şair tepeden bakıp şiirde insanı, sokağı ve hayatı göz ardı etmemesi gerek. Her şeyden önce şiir, günümüzde yaşanan haksızlıklara ve yapılan zulme karşı dik durması gerek. Muhalifse muhalif duruşunu açık alınla göstermesi gerek. Ödüller nedir, ne olmalı? Ödüller bir amaç için veriliyorsa, verilen ödüller amacına ulaşıyor mu, kimin ödülü kime veriliyor bakmak gerek? Ün için çırpınanlar şiirin sırtından üne kavuşulmaması gerektiğini; önce şiiri, sonra şiirin geldiğini unutmaması gerek! Şair, belki de hayatın, teknoloji sayesinde artan rahatı (refahı demiyorum) yüzünden şiir sınıfın arka sıralarında oturmaktadır. 

Bugün şiirin vardığı noktaya dair daha birçok şey sıralamak mümkün. Peki kurtuluşu var mı? Şiir asla ölmeyeceğine göre, kesin vardır.

Yeni şairlerin yetişmemesi hususunda ne düşünüyorsunuz? Yani elbette şiirde çok başarılı kalemler mevcut. Şiir yarışmalarında aldıkları ödüller de var, şiire ilgi gösteren bir cenah var mutlaka, lakin isimlerini duyuramıyorlar yahut biz çok duyarsızlaştık toplum olarak. Sizce hangisi üstadım? Toplumun gelmiş olduğu nokta şiiri ötekileştirdi mi ?

-Yeni şair fazlasıyla yetişiyor, hatta çok fazla. Şiirde tanınmak ustalaşmak Türk şiirinde yerini almak, bir iki günlük iş değil. Ömür boyu süren sürecek bir oluşumdur. Bazı genç şairler çok sabırsız, hemen tanınmak ünlenmek isterler. Tavsiyem hiçbir genç şair bunu istemesin. Ödülle de olacak iş değil. Ülkemizde ödüller belirli bir çevrenin şiir beğenisine veya tekelinde dönüyor. Bence ödüllerin şiire hiçbir hükmü olmamalı. Peki bu mümkün mü? Değil demiyorum ama biraz zor. Bunun karşısında durmak için güçlü bir şiir gerek. İşte gençlerin de ün ve ödül peşine koşmadan güçlü yenilik getirecek şiire sarılmaları gerek. Ün ve ödül nasılsa gelecek.

Şiir yarışmalarına bakış açınız nasıl? Körler sağırlar ortamı mı var bu yarışmalarda?

-Bir önceki soruda az da olsa değindim. Ülkemizde verilen ödüller ne yazık ki, rayından çıkmış durumda.

Siz çeşitli edebiyat dergilerinde yer almış bir isimsiniz, bir dönem dergi de çıkardınız. Edebiyat dünyasında bir tekelleşmeden söz etmek mümkün mü? Neler oluyor edebiyat aleminde?

-Evet tekelleşmiş durumda. Amatör dergiciliğin güzelliği, ruhu yok artık. Dergi çıkarmak için hatırı sayılır bir meblağ gerek. Okumayan okuyucuya ulaşmak için reklam, dağıtım biraz da (ne yazık ki) popüler olmak gerek.

Popüler kültür diye lanse edilen sözüm ona edebiyat ürünleri olarak piyasaya sürülen kitapları merak edip ne anlatmış bunlar yahu deyipmerak edip okur musunuz hocam? Bir kitap çok satıyor diye merak edip aldınız mı hiç?

-Asla! Bunlar her dönemde yırtık dondan çıkar gibi çıkıyorlar ve bir süre sonra sönüp gidiyorlar. Amaçları biraz da “Gerçek” edebiyatı yok etmektir, gibi geliyor bana.

Çok satmış olmak bir başarı kıstası mıdır sizce? Marquez kendisine Nobel kazandıran kitabı için, “bu kitap benim olmasaydı okumazdım, çünkü çok satan kitapları okumuyorum,” tarzında bir açıklaması vardı. Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz?

-Çok doğru söylemiş. Kitap tutmuş ve yayıncısı bu kitabı reklamla ve popülerlikle desteklemişse, söylediği çok doğru.

Şairlerin yazdıkları gibi yaşadığına inanmak istiyor insanlar. Sizce bu mümkün mü? Siz şair gibi yaşayabiliyor musunuz?

-İnsanlar biraz da mümkün olmayanı isteme merakından, sanırım bitap düşüyorlar.

Şair Tuğrul Asi Balkar ile yapmış olduğum bir sohbet esnasında Türkiye’de şairin kravatlı olmak zorunda olduğunu söylemişti. Sizce de öyle mi?

-Bir anlamda doğru söylemiş.

Çok teşekkür ediyorum üstadım. Sürçülisan ettiysek affola. Eklemek istediğiniz bir şeyler var mıdır?

-Sevgili Osman ne demek ben teşekkür ederim. Umarım şiir yazmayı ihmal etmiyorsundur.

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ