Kitap Özeti: Ahlak, Tanrı ve Yasa Din-Ahlak İlişkisi Bağlamında İlahi Emir ve Doğal Yasa Teorileri
Mustafa Çakmak “Ahlak, Tanrı ve Yasa Din-Ahlak İlişkisi Bağlamında İlahi Emir ve Doğal Yasa Teorileri” isimli bu kitabında ilahi emir ve doğal yasa teorilerini akademik bir bakış açısıyla analiz ediyor. Ahlak felsefesi konuları içinde önemli bir yeri olan bu iki teori, yazar tarafından derin bir şekilde ele alınmış. Hrıstiyanlarda skolastik düşünceden modern ahlak felsefesine kadar birçok konu özenle seçilmiş örneklerle okuyuculara sunuluyor. Teorilere ait kökenleri ve bu teorilerin gelişim sürecini tartışmalı anlatım tekniğiyle kitapta bulabilirsiniz. İyi kavramının ne olduğunu, ahlaklı olup olmadığını merak edenler için hazırlanan bu kitap, bakış açınızı zenginleştirecek yeterliliğe sahip.
Ahlak felsefesine yeni bir boyut kazandıracak nitelikte olan bu kitapta cevabını bulacağınız sorular şunlardır:
- Bir şey Tanrı emrettiği için mi iyidir? Yoksa iyi olduğu için mi Tanrı onu emretmiştir?
- Tanrı’dan bağımsız iyilik olur mu? Evren, doğa ve insan Tanrı’ya bağımlıysa değerler de Tanrı’ya bağımlı olmak zorunda mıdır?
- Ahlaklı olmak için Tanrı’ya inanmak şart mıdır?
Giriş:
Tanrı ve evren arasındaki bağlantı bilgi, değer ve varlık açısından ele alınabilir. Dünya tarihi boyunca varlık ve bilgi kavramları üzerine inşa edilen değerlerin Tanrı ile olan ilişkisi, felsefede önemli bir sorundur. Felsefe tarihinde söz konusu problem “Euthyphron Dilemması” olarak adını duyurmuştur. Bu dilemma, Tanrı ile olan değer alanını incelenmesi gereken bir noktaya taşıyor.
Mustafa Çakmak tarafından kaleme alınan “Ahlak, Tanrı ve Yasa Din-Ahlak İlişkisi Bağlamında İlahi Emir ve Doğal Yasa Teorileri” isimli kitapta Tanrı’nın iyi ve emir kavramlarına, karşılıklı kurguya dayalı bir şekilde yanıt veriliyor. Aynı zamanda insan, Tanrı ve ahlakla ilgili çok sayıda felsefi ve teolojik sorun da kitap içinde detaylı şekilde ele alınmış.
Yazar, en belirgin örnek olarak medeniyet ve toplumdan uzak yetişen bir insanı ele alıyor. Kitapta bu insanın, ilahi bir bildirimle karşılaşmamış olduğu varsayılıyor. Böyle bir ortamda insan ahlakından bahsedilebilir mi? İnsan ıssız bir adada Tanrı’yı tek başına bulabilir mi? İnsan bu durumda Tanrı’yı bulmakla sorumlu mu? İşte tüm bu tarz sorular, insanlığın tamamını ilgilendirir ve tamamen ahlak kökeniyle ilgilidir.
Kitapta medeniyet ve toplumdan uzak yetişen bir insan için tüm bu sorular akademik düzeyde ele alınıyor. Hristiyan dinî gelenekleri ile birlikte Batı felsefe tarihi birikiminden yararlanan yazar, sıralanan tüm sorulara entelektüel yanıtlar bulmanıza yardımcı olacak bir rehber niteliğinde. Kitap boyunca sözü geçirilen ikilemin çözümlenmesi adına doğal yasa ve ilahi emir teorileri, Skolastik düşünce ve modern ahlak felsefesinin kavrama ve temellendirme biçimlerinde temsil gücü yüksek örnek şahıslar üzerinden tartışmalara yer veriliyor. Kitabın başlığında yer alan ahlak kelimesi; Tanrı, insan, emir, doğa, din ve yasa gibi kavramlarla ilişkilendirilmiştir. Bu sayede ahlak kavramına çok yönlü tartışılacak bir bakış açısı getirilmiştir.
Orta Çağ Hrıstiyanlığına Aqunias, Scotus ve Ockham Gözünden Bakış
Orta Çağ Hrıstiyanlığı, doğal ve ilahi emir teorileri açısından çok keskin bir dönemdir. Aqunias, Scotus ve Ockham’ın savundukları teorilere göre On Emir özelinde din bildirimleri ve Tanrı’ya dair bakış açıları analiz edilmiştir. Aquinas bu dönemde doğal yasa teorisyeni, Ockham ilahi emir teorisyeni ve Scotus da ılımlı ilahi emir teorisyeni olarak ön plana çıkmıştır.
Orta Çağ Hrıstiyanlığına yönelik kurgulanan teorilerin tamamı teoloji ve Tanrı kavramları ile iç içedir. Yani Orta Çağ’da yaşam, din ve Tanrı ile her zaman bağlantılı olmuştur. İnsanlar bu dönemde kilise tarafından verilen emirlere koşulsuz bir şekilde uyum göstermiştir. Aqunias, Scotus ve Ockham’a dair modern araştırmalarda farklı yorumlara da rastlamak mümkündür. Bu yorumları da kritik eden yazar, teorisyenlerin görüşlerini ahlaki değerlerin kökeni çerçevesinde ele almıştır.
İslam Dünyasındaki Hüsün-Kubuh ile Scotus Öğretisi Benzerlikleri
Hüsün “Güzel olan, rağbet edilen ve sevişen şey.” anlamında kullanılan bir İslam öğretisidir. Kubuh ise bunun tam karşıtı olarak “Çirkin olma, nefret edilen şey.” anlamına gelir. Güzellik ve çirkinlik anlayışı Yunan filozofları ve hatta çok daha eski zamanlara dayanan bir öğretidir. Her medeniyetin güzel çirkin kavramı ya da ahlak anlayışı kendine has olsa da farklı kültür ve medeniyetler ortak değerlerde buluşabilir. Dünya tarihinin gelişmesine farklı medeniyetler katkı sağlamıştır. Bu yüzden farklı öğretiler arasındaki benzerlikler her zaman ahlak, Tanrı ve inançların birbirinden etkilendiğini ortaya koyuyor.
İslam dünyasında akaid* konuları inceleyerek imanla ilgili sorular ve konulara ispat getirmeye yönelik çalışmalar ortaya koyan ilim, Kelam’dır. Kelam ilmi ise din ve ahlak felsefesi ile ilişkilidir. İmanla ilgili sorular soran bu ilim, ortaya koyduğu bakış açılarıyla din ve ahlak felsefesini besleyici nitelik taşımaktadır. İslam, Dünya üzerinde bulunan en büyük üç dinden biridir. Bu nedenle insanlığı en fazla etkileyen inanışlar arasında gelir. Aynı zamanda kapalı bir din olmaması ve Müslümanların diğer coğrafyalarla ilişki içinde olması nedeniyle zaman içinde ahlak, inanç ve öğretiler arasında benzerlikler ortaya çıkmıştır.
(*): Akâid, İslam’da inanç olarak bağlanmayı gerekli kıldığına inanılan inanç esaslarının bütünü olarak bilinir. Akâid kelimesi Arapça “a-k-d” kökünden gelip, “bağ”, “bağlama/bağlanma”, “düğümleme/düğümlenme” ve aynı zamanda “bağlılık” ve “sözleşme” anlamlarına da gelir.
Felsefi ve Kelami Tavırlar Arasındaki Benzerlikleri Keşfedin
Felsefe, dünyada her türlü inanış ve düşünceye şüpheyle yaklaşan bir alandır. Özellikle semavi dinlere inanan kişilerin, kayıtsız şartsız bir teslimiyet sağlaması istenir. Bu yüzden din ile felsefe her zaman bir birinden uzak kavramlar olarak düşünülmüştür. Ancak durum hiç de göründüğü gibi değildir.
Kelami tavırlar, İslam dininde mevcut şüpheleri ortadan kaldırabilmek adına akli ve naklî delillerle hareket etmeye odaklanır. Durum böyle olunca sanılanın aksine felsefi ve kelami tavırlar arasında farklılıklar olduğu düşüncesi yanlıştır. Aksine kelami ve felsefi tavırlar arasında çok önemli benzerlikler bulunur. Felsefe ve Kelam ilmi arasındaki benzerlikler, sanıldığı gibi basit olaylar veya durumlar değildir. Söz konusu benzerlikler, teorinin kabul edilmesi veya reddedilmesi konusundaki kanıtlama tutkusunda dahi ortaya çıkmıştır.
Dünyada görülen modernizm ile birlikte doğal yasa ve ilahi emirler, insanlar tarafından sıkça sorgulanmaya başladı. İnsanlar, dini inanışlara körü körüne bağlı olmak yerine bilimsel kanıtlar ve ispat çalışmaları aramaya başladılar. Bu durum, doğal yasa ve ilahi emirlere olan eğilimin azalmasına yol açtı. Tüm bunlara karşı postmodern dönem, modernizme tepki olarak doğmuştur. Bu dönem doğduğunda, edebiyat ve sanatta olduğu gibi din, ahlak, inanış ve felsefede de modernizm anlayışını inkar etmiştir.
Doğal yasa ve ilahi emir teorileri, bu dönemde yeni bir bakış açısıyla tekrar ortaya çıkmaya başladı. Modern dönemin; sanat, felsefe, ahlak ve inanış kavramlarına karşı çıkan bu dönem, insanlık için yeni bir soluk getirmiştir. Yeni doğal yasa teorisyenleri, ahlakta nesne ile ilgili temel iyileri kavramlaştırmaları ile biliniyor. Bu nedenle söz konusu yeni dönemde, modernizmden farklı olarak doğal yasaların ahlak noktasındaki temel iyilerinin nesne üzerine yoğunlaştığını söylemek mümkündür.
Doğal Yasa Teorisindeki Temel İyiler İnsan Özgürlüğünü Destekler
Öncelikle belirtilmelidir ki doğal yasa teorileri, insan doğasıyla çok yakından alakalıdır. İnsanlar, yaşayış biçimlerinden ve inanışlarından da anlaşılacağı üzere sosyal bir varlıktır. Sosyal bir varlık olmanın getirilerinden biri de inanış, yaşayış biçimi gibi faktörlerden dolayı insanın doğduğu andan itibaren bir ahlak anlayışı içinde yetiştirilmesidir. Aile hayatından, sosyal çevreden veya inanışlardan yola çıkarak oluşturulan ahlak kavramı, her toplum için farklı seviyelerde kendini gösterir.
Doğal yasa teorisi, insanların sosyal bir varlık olduğunu göz önünde bulundurarak, ahlaklı olma konusunda kişileri motive eder. Ancak doğal yasa teorisinde bulunan temel iyileri kavrayabilen insanlar, ahlak konusunda motive olacak metafizik kaynağa sahip değildir. Bu nedenle kişilerin, doğanın ötesinde ahlaklı olmakla ilgili bir kaynağı doğal yasa teorisi özelinde bulmaları mümkün değildir.
İnsanlık ortaya çıktığı andan beri bireyler kendini özgür hisseder. Bireyler, inançları ve yaşam biçimleri gibi her detaya kadar belirli bir oranda özgür olmak ister. Doğal yasa teorisi insanların özgürlüğünü koruma içgüdüsüne sahip olduğunu savunur. Kişiler, kendilerine karşı özgürlüklerini kısıtlayıcı bir atılım gerçekleştiğinde vakit kaybetmeden karşı bir tavır ortaya koyar. Bunun dışında toplumsal ahlak seviyesi ve kişinin ahlaki gelişmişliği de özgürlük kavramına farklı bir bakış açısı getirir. Bu durum söz konusu olduğu için tıpkı ahlak konusunda olduğu gibi özgürlük konusunda da toplumlar birbirinden farklı düzeylere sahiptir.
Modern Doğal Yasa Teorisi ve İlahi Emir Teorileri Birbirini Tamamlar
Modern doğal yasa teorisine göre insanlar her zaman yaşama, özgürlük ve eşitlik gibi haklara sahiptir. Kişilerin söz konusu olan bu hakları kullanmada sınırsız bir özgürlüğü vardır. Kişilerin bu hakları hiçbir koşulda sınırlandırılamaz. İlahi emir teorisinde ise insanların Tanrı’nın emirlerine uyması gerektiği dikte edilir. İnsanlar, Tanrı tarafından verilen emirler oranında özgürdür. Bu yüzden Tanrı, insanlar için belirli sınırlar çizebilir.
Bu iki teorinin özellikleri düşünüldüğünde doğal yasa ve ilahi emir teorileri birbirini dışlayan teoriler olarak görülebilir. Ancak teolojiden arındırılmış modern doğal yasal teorisinin ile ilahi emir teorilerinin bir çerçeve kapsamında bir birini tamamlaması mümkündür. Adams, ılımlı ilahi emir teorisini ortaya atmıştır. Bu teoriye göre ahlaki iyi ve ahlaki zorunluluklardan biri Tanrı’nın sevgi dolu doğası, diğerleri ise Tanrı’nın emirleriyle temellendirilmiştir. En dış pencereden bakıldığında ilahi emir teorisi ile doğal yasa teorisi birbirini tamamlayan ve ılımlı bir şekilde ilişki kurulabilecek iki farklı alan olarak görülebilir.
Hare’e Göre Ahlaki Boşluk Ancak İlahi Emirle Kapatılabilir
İnsanların ahlak boyutunda belirli bir seviyeye geldikten sonra karşılaştığı bazı boşluklar vardır. İnsanlar, bu boşluğu doldurma noktasında genellikle yetersiz kalırlar. Hare’e göe insan doğası ile ahlak arasında bulunan boşluk, ilahi emirle doldurulabilir. Yani bu boşluğu sadece Tanrı’nın emirleri kapatabilir.
Hare görüşlerinde doğal yasa ile ahlaki emir arasında bir ilişki kurarken bu iki teori arasında bir çekişmeden ziyade tahmin edilenin ötesinde bir benzerlik ve ilişki olduğunu söyler. İnsan hayatında ortaya çıkan ahlaki boşluk Tanrı’nın emirlerine boyun eğerek ve uyarak giderilebilir. Tanrı, her zaman insanlara ne yapması gerektiğini söylediği için yaşam boyunca insanda ahlaki açıdan da bir bütünlük sağlayabilir veya ahlak seviyesinde oluşacak boşluğu engelleyebilir.
Ahlak Felsefesinin Temel Problemi: Euthyphron İkilemi
Euthyphron ikilemi veya diğer ismiyle ilahi buyruk teorisi ilk defa Platon’un Euthyphron diyaloğunda ortaya atılmıştır. Bu problem, hem felsefi hem de teolojik bir problemdir. “Ahlaki davranışlar Tanrı tarafından emredildiği için mi ahlakidir, yoksa ahlaki olduğu için mi Tanrı tarafından emredilmiştir?” gibi bir soruya aranan cevabı ifade eder.
Bu ikilem, 2500 yıl kadar sonra dahi ahlak ve din felsefesinin en temel sorunlarından biri olarak karşımıza çıkar. Euthyphron ikilemi, tek tanrılı dinlerde de farklı formlarda yeniden ortaya atılmıştır. Günümüzde ise canlılığını hâlâ korumaktadır. Bu ikilem, Hrıstiyanlık ve İslamiyet gibi dinler tarafından da yoğun olarak tartışılan konulardandır. Henüz bir yanıt bulunamayan bu soru, din felsefesi konuları için de en önemli sorunlardan biridir.
Son Olarak…
Antik dönemde Sokrates ve Euthyphron arasında geçen diyaloğun en kritik bölümü olan Euthyphron ikilemi, yüzyıllardır ahlak feselfesi ve ilahi emir arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. İki kavram arasında çok uzun süredir bir rekabet olmasına karşın aynı zamanda çok yakın bir ilişki de bulunur.
İkilemin birinci bölümü doğal yasa teorisini ortaya koyar, yani insanın doğuştan özgür olduğunu ve yaşama gibi bazı temel haklara sahip olduğunu savunur. Doğal yasa teorisi, geçmişten günümüzde sürekli olarak revize edilmiş ve teolojiden arındırılmaya çalışılmıştır. Buna rağmen günümüzde hâlâ temelleri aynıdır.
İkilemin diğer bölümünde ise ana role ilahi emir teorisi girer. İlahi emirler, Tanrı tarafından duyurulan ve inanan kişinin mutlak olarak sorgulamadan inanması gereken emirlerdir. Bu ikilem, insanlık tarihi boyunca hep tartışmaya açık olan konulardan biri olmaya devam edecek bir niteliğe sahip.
İnsan doğuştan özgür bir varlık olsa da Tanrı kavramı ve din her toplumda çok önemli bir yere sahiptir. İyilik, ahlak ve etik konularına dair sorgulamaları ve sunmuş olduğu fikirler ile ufkunuzu açacak olan bu eser, Orta Çağ’dan günümüze bu önemli konuları detaylı şekilde ele almış. Doğal yasa teorisi ile ilahi emir teorisi bağlamında, ahlak tanrı ilişkisi ve insan doğası arasındaki ilişkileri gerçek örneklerle tarafsız bir biçimde ele alan eser, sunduğu benzersiz bakış açısıyla dünya görüşünüzü zenginleştirecek…
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...