Üç kitabımda — Zehra, Gel Bi Çay İçelim ve Son Sözler — aşkın doğumunu, suskunluğunu ve mühürlenmiş hâlini anlattım; biri kalbe dokunur, biri kalbi susturur, diğeri o kalbin neden kırıldığını fısıldar.
Bazen yazmak bir ihtiyaçtan doğar, bazen bir cezadır.
Bazen kendine, bazen başkalarına söylenememiş cümlelerin telafisidir.
Benim için yazmak, hem itiraf hem hesaplaşmadır.
Bugün size, kendi hikâyemi üç ayrı kitapta anlattığım bir yolculuktan bahsedeceğim.
Üç farklı dönem, üç ayrı ruh hali, üç farklı kalp atışı ama aynı imza: Osman Coşkun.
Hepsi Lora Yayıncılık etiketiyle çıktı, şu anda Trendyol’da satışta.
Ama bu yazı bir tanıtım metni değil.
Bu, bir yazarın kendi kelimeleriyle kendi kalbini açma cesaretidir.
Aşk...
Kimi zaman bir ömür sürer, kimi zaman bir anın içine gizlenir.
Bu roman, o anın sonsuzluğunu arayan bir adamın hikâyesi.
Zehra, bir kadından öte, bir fikirdi aslında. Bir dua. Bir özlem.
Yıllarca bir resmin, bir ismin, bir bakışın içinde yaşadı.
Sonra bir gün, o resmin içinden çıktı ve ete kemiğe büründü.
Bu kitapta anlattığım aşk, yalnızca iki insanın hikâyesi değil.
Bu, insanın kendini arayış hikâyesidir.
Çünkü ben, Zehra’yı yazarken aslında kendimi aradım.
Bir resmin içinden doğan bir kadın…
Bir hayalin içinde kaybolan bir adam…
Ve Tanrı’nın bile susup izlediği bir yolculuk.
“Ve Tanrı altı günde yarattı bütün kâinatı.
Yedinci gününü sana ayırdı. Durdu… Düşündü Tanrı…
Onca yeşilin bir anlamı olmalıydı… Ve Tanrı gözlerini yarattı…”
Bu cümleleri yazarken elim titremişti.
Çünkü o anda anladım; aşk sadece bir duygunun değil, bir yaratılışın da başlangıcıydı.
Zehra – Aşkın Peşinde Bir Ömür, bir roman olmanın ötesinde bir sınavdır.
Okurken kendini bulursun, sonunda ise kaybedersin.
Ama o kayboluş, seni sen yapan yoldur.
Eğer bir gün bu kitabı eline alırsan, sayfalar arasında beni değil, kendini bulacaksın.
Çünkü her Zehra, bir kadından fazlasıdır — o, insanın içindeki “tamamlanmamışlık” halidir.
Bazı kitaplar, bir masa başında değil; bir kalp sızısının tam ortasında yazılır.
Gel Bi Çay İçelim, işte tam olarak öyle bir dönemin ürünüdür.
Bu kitabı yazarken ne roman kurguladım, ne kahraman yarattım.
Çünkü zaten kahraman yoktu.
Vardıysa da o kahraman, o an çay bardağının buğusunda kaybolmuştu.
Gel Bi Çay İçelim, bazen bir çağrıdır, bazen bir vedadır.
Biraz öykü, biraz deneme, biraz da şiir...
Ama en çok, samimiyettir.
Bir köşe başında, bir eski dostla, susarak anlaşmanın kitabıdır.
Kelimelerin değil, suskunlukların konuştuğu yer.
Yazarken düşündüğüm tek şey şuydu:
“Belki bir gün biri bu satırları okur da, ‘Ben de böyle hissetmiştim’ der.”
O yüzden her sayfası bir “gel otur” davetidir.
Her cümlesi bir bardak çay kadar sıcak, bir geçmiş kadar buruk.
Bazı yollar insanı bilinmeze sürükler, bazı sorular ise hiç sorulmasa da cevaplarını içinde taşır.
Bu kitap, o cevapları aramanın kitabıdır.
Bazen soluk soluğa kaçarken kendimizi buluruz.
Bazen de bir bardak çayın buğusunda en derin düşüncelerimize dalarız.
İşte bu yüzden bu kitap, bir hikâyeden öte, bir aynadır.
Kim bilir, belki sayfalar arasında dolaşırken kendi hikâyene rastlarsın.
Ve ben her defasında okura aynı şeyi söylüyorum:
Gel bi çay içelim...
Çünkü bazen en derin konuşmalar, bir yudum sessizlikte başlar.
Her aşk bize bir mühür bırakır.
Unuttuğumuzu sansak da, yok saydığımızı düşünsek de,
kalbimizin en derin yerinde o mühür hep bizimle kalır.
Bu kitap, o mühürlerin hikâyesi.
Son Sözler: Yaşanan Aşkın Mührüdür, geçmişle barışmanın kitabı değil;
onu onurlandırmanın kitabıdır.
Çünkü her veda bir kapanış değil, bir başlangıçtır.
Bu sayfalarda sadece benim değil, sizin de hikâyeleriniz var.
Kırıklarınız, itiraflarınız, iç çekişleriniz...
Belki kimseye anlatamadıklarınız, belki de kendi kendinize bile söyleyemedikleriniz.
Her satır bir veda fısıltısı, her cümle yarım kalmış bir itiraf.
Ama hepsi kalpten.
Yazar Ömer Yıldız, bu kitap için şöyle demişti:
“Osman Coşkun’un kalemi, aşkı sadece bir duygu değil; bir kader, bir iz, bir mühür olarak anlatıyor.
Her satır, kalbe dokunan bir tanıklık, her cümle bir itiraf gibi.”
Bir diğer dostum, Ali Aydoğdu, şu sözleriyle özetlemişti:
“Eğer Osman Coşkun size ‘Gel Bi Çay İçelim’ derse, masasına oturun; orada çayın buğusunda kalbinizi bulacaksınız.
‘Zehra’yı bir de kendisinden dinleyin; aşkın ne demek olduğunu yeniden anlayacaksınız.
Ve şimdi ‘Son Sözler: Yaşanan Aşkın Mührüdür’ ile aşkın kalpte bıraktığı en derin izlere tanık olun.”
Bu kitabı yazarken, eski defterleri karıştırır gibi yazdım.
Kimi sayfalar gözyaşıyla, kimi kahkahayla...
Ama her biri aynı yerden doğdu: kalbin içinden.
Birini sevmek, bazen dünyayı yakmak gibidir.
Ama bazen sadece bir satırla, bir mühürle kalır o sevda.
İşte bu kitap, o mühürlerin günlüğü.
Bazen bir yazarın hayatını anlamak için biyografisine değil, kitaplarına bakmak gerekir.
Benim hayatım da bu üç kitapta saklı.
Zehra, aşkın saf hâliydi.
Gel Bi Çay İçelim, o aşkın ardından gelen sessizliğin hikâyesiydi.
Son Sözler, o sessizlikte olgunlaşan kabullenişin kelimelere dönüşmüş hâliydi.
Üçü de aynı kalpten doğdu, ama üçü de başka bir Osman yazdı.
Belki Zehra’yı arayan adamla, çay içmeye davet eden adam aynı kişi değildi artık.
Ama o son sözleri yazan, ikisinin toplamıydı:
Bir zamanlar çok seven, şimdi sadece anlayan bir adam.
Bir yazarı, yazdıkları büyütür.
Ama onu insan yapan, yazamadıklarıdır.
Ben de hâlâ yazamadıklarımın peşindeyim.
Eğer bu kitapları okuduysan, seninle bir bağımız var demektir.
Çünkü benim cümlelerim senin kalbinde yankı bulduysa, artık o cümleler benim değil, senindir.
Her kitap bir yolculuktur.
Zehra, bir arayışın;
Gel Bi Çay İçelim, bir iç hesaplaşmanın;
Son Sözler, bir vedanın hikâyesidir.
Ama bu satırları okuyan her kimse, bilsin ki:
Ben o satırları yazarken birilerini affediyordum,
ve en çok da kendimi.
Bazen bir kitap, yalnızca okunmak için değil; yaşamak için yazılır.
Ben bu üç kitabı da yaşadım, sonra yazdım.
Bugün dönüp baktığımda, hepsinin ortak bir noktası olduğunu görüyorum:
Hepsi kalpten gelen bir çağrı.
Zehra – Aşkın Peşinde Bir Ömür,
Gel Bi Çay İçelim,
ve Son Sözler: Yaşanan Aşkın Mührüdür
şu anda Trendyol’da, Lora Yayıncılık etiketiyle satışta.
Ama kitapları satın almaktan öte, okuduktan sonra ne hissettiğini bilmek istiyorum.
Yorumlarını, düşüncelerini, eleştirilerini merakla bekliyorum.
Çünkü bir yazarın en büyük ilhamı, okurun kalbinde bıraktığı izdir. Kitapları imzalı edinmek isterseniz bana instagram hesabım üzerinden ulaşabilirsiniz.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.
Diğer içeriklere de göz atın.
Bu blog bağımsız bir platformdur ve desteklerinizle ayakta duruyor.
Bildirimleri açmayı unutmayın.
Yorumlar