Advert
Advert

Papa İznik’te, Biz Nerede?

Papa 14. Leo’nun İznik ziyareti bana göre bir inanç töreni değil, Türkiye’nin tarihine, hafızasına ve laiklik mirasına vurulmuş sembolik bir darbedir.

Yayınlanma Tarihi : Google News
Papa İznik’te, Biz Nerede?

Arkadaşlar, dostlar ve dahi Romalılar merhaba…

Bugün size bir haberi değil, bir utancı anlatacağım. Çünkü bazı haberler öyle okunmaz, hissedilir. Tıpkı yüzyıllar öncesinden gelen bir çığlığın bugün hâlâ yankılanması gibi…

Papa 14. Leo, İznik’e geldi. Evet, yanlış duymadınız: Roma İmparatoru Konstantin’in çağrısıyla 325 yılında toplanan İznik Konsili’nin tam 1700. yılı vesilesiyle, Hristiyan dünyasının ruhani lideri bugün İznik’teydi. Helikopterle inip dua etti, tören yaptı, “ekümenik birlikten” bahsetti. Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarında, Bizans’ın küllerinden doğan bir törenle, bir imparatorun gölgesi yeniden canlandırıldı.

“Osmanlı da izin vermemişti, Atatürk de…”

Ama bugün verildi.
Oysa ne Osmanlı, ne de Mustafa Kemal Atatürk böyle bir törene asla izin vermemişti. Çünkü ikisi de biliyordu: Bu sadece bir “dini anma” değildir. Bu, siyasi bir hatırlatma, bir medeniyetin üstünlük ilanıdır.
Bugün Papa’nın İznik’teki o görüntüsü, sadece bir ayin değildir; Batı’nın Doğu’ya yeniden göz dikmesinin, “manevi bir diplomasi” adı altında kültürel bir işgalin başka bir biçimidir.

Birileri alkışladı. “Ne güzel, dinler arası diyalog,” dediler.
Hayır efendim. Bu diyalog değil, teslimiyettir.
Bunun adı medeniyetler arası barış değil, hafıza silme operasyonudur.

İznik Konsili’nin hatırlattığı şey

1700 yıl önce İznik’te toplanan o konsil, Hristiyan inancının temelini attı.
O gün orada, İsa’nın “Tanrı’nın oğlu” olduğu karara bağlandı.
O gün, Batı’nın Tanrı algısı resmiyet kazandı.
Ve bugün Papa oraya gelerek, o kararı “yeniden tescilledi.”
Sembolikti: “Biz hâlâ buradayız,” demekti.
Bizim topraklarımızda, bizim geçmişimizde, bizim sessizliğimizin üstünde…

Peki biz ne yaptık?
Kırmızı halı serdik.
Helikopter pisti hazırladık.
Papa’nın gülümsemesini, “uluslararası barış fotoğrafı” diye paylaştık.
Ve olan oldu: Atatürk’ün laiklik mirasına bir darbe daha vuruldu.
İznik’in göl kenarında, sadece dua edilmedi; Türkiye’nin hafızasıyla oynandı.


Nâzım’ın sesi hâlâ yankılanıyor

Tam da bu noktada, Nâzım Hikmet’in sesi kulaklarımda yankılanıyor:

“İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğini yediniz.
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?”

Evet, bugün yine o soruyu sormanın vaktidir:
Beyler, bu vatana nasıl kıydınız?

O topraklarda bir zamanlar Kuvâyi Milliye şehitleri kan dökmüştü.
Anadolu işgal altındayken, İznik çevresinde düşman orduları kol gezerken, bu halk “bir daha ecnebi postalı bu topraklara basmayacak” diye can vermişti.
Ve şimdi o topraklarda, 1700 yıl sonra, bir başka işgalin ruhani temsilcisi tören düzenliyor.


“Ekümenik birlik” dedikleri şey

Papa’nın İznik ziyaretinin asıl amacı, kiliseler arası birleşme, yani “ekümenizm.”
Batı dünyası uzun süredir parçalanmış durumda: Katolik, Ortodoks, Protestan…
Ama hepsi bir şeyde birleşiyor: Siyasi birlik.
Din üzerinden değil, güç üzerinden.

Bugün Papa, İznik’te dua ederken aslında şu mesajı verdi:
“Biz yine birleşiyoruz. Hem inançta hem güçte. Ve bu birleşmenin kalbi, 1700 yıl önce olduğu gibi yine Anadolu’dur.”
Anadolu artık “Müslüman Türk’ün kalesi” değil; “dünya mirası” adı altında herkesin el attığı bir toprak parçası hâline getiriliyor.


“Laiklik” sadece bir kelime değil, bir direniştir

Hatırlayın, Atatürk laikliği sadece dinle devlet işini ayırmak için değil, Batı’nın dini üstünlüğüne karşı bir kalkan olarak tanımlamıştı.
Bugün o kalkan delinmiştir.
Çünkü laikliğin içi boşaltılmış, din artık yeniden siyasetin aracı hâline getirilmiştir.
Böyle bir ülkede Papa’nın ayin yapması sadece “hoşgörü” değil, tarihsel hafızayı iğdiş etme eylemidir.

Bugün bir Papa dua eder, yarın bir imparator heykeli dikilir.
Bugün “tören” denir, yarın “tarihî hak iddiası” olur.
İşte emperyalizm artık askerle değil, ayinle gelir.
Tankla değil, dua töreniyle.
Silahla değil, gülümsemeyle.


Ahmed Arif’in dediği gibi

“Ne alnımızda bir ayıp
Ne koltuk altında saklı haçımız.
Biz bu halkı sevdik
Ve bu ülkeyi.
İşte bağışlanmaz korkunç suçumuz.”

Bizim suçumuz, bu ülkeyi sevmek.
Bizim suçumuz, teslim olmamak.
Bizim suçumuz, “barış” kelimesinin arkasına gizlenmiş yeni sömürgeci aklı görmektir.

Ahmed Arif, o dizeleri yazarken, halkın alnına çalınan kara lekenin farkındaydı.
Bugün de aynı leke sürülüyor:
Tarih unutturuluyor, kimlik törpüleniyor, ulusal gurur “dünya mirası” adı altında eritiliyor.


“Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet”

Nâzım, bundan yetmiş yıl önce yazmıştı:

“Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz,
ben yurt hainiyim.”

Bugün o dizeler, Papa’nın İznik’teki ayin görüntüleriyle yan yana düşünülmeli.
Çünkü emperyalizm artık sadece Amerikan üssüyle, NATO tatbikatıyla gelmiyor;
ruhani diplomasiyle, kültürel yumuşak güçle, dini sembollerle geliyor.


“Biz toprak üstünde derin uykulardayız”

Nâzım’ın “Kuvâyi Milliye şehitlerine” seslendiği o dizeler, sanki bugün için yazılmış gibi:

“Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
siz toprak altında derin uykudayken
düşmanı çağırdılar,
satıldık, uyanın!”

Evet, satıldık.
Hem de bu kez mermiyle değil, “protokolle.”
Bu milletin kutsalı, bu ülkenin tarihi, bu toprağın hafızası diplomatik nezaket kılıfında pazarlandı.


Sözün özü

Benim meselem Hristiyanlıkla değil.
Benim derdim inançla değil, ikiyüzlülükle.
Papa dua ederken, biz susuyoruz.
“Barış ve kardeşlik” deniyor ama o kardeşlik hep tek yönlü işliyor.
Bu ülkede bir imam, Vatikan’da ezan okuyabilir mi?
Bu ülkede bir şair, Roma’da Türk bayrağını dalgalandırabilir mi?
Hayır.
Ama bizde herkes her şeyi yapabiliyor, yeter ki “Batı’dan gelsin.”


Gölün sessizliği, halkın sessizliğine dönüştü

İznik Gölü bugün sessiz.
Ama o sessizlik bir huzur değil, bir utanç sessizliği.
O gölün suyunda nice şehidin kanı var.
Ve bugün o suyun kenarında, bir başka inancın temsilcisi tören düzenliyor,
biz ise “turizm getirisi olur belki” diye alkış tutuyoruz.

Burası, vatanın kalbidir.
Bu kalp, 1700 yıldır saldırıya uğruyor.
Ve hâlâ kanıyor.
Ama ne yazık ki artık kanın farkında değiliz,
çünkü yarayı “kültürel etkinlik” diye süsleyip vitrine koyuyoruz.


Son söz

Benim için mesele açık:
İznik’te yapılan bu tören, tarihsel bir utançtır.
Bir milletin kendi geçmişine yabancılaşmasının,
kendi değerini hafife almasının,
ve kendi egemenliğini sembolik olarak teslim etmesinin göstergesidir.

Nâzım’ın dediği gibi:

“Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur:
Beyler, bu vatana nasıl kıydınız?”

İşte ben bugün o suali tekrar soruyorum.
Ve cevabı tarih verecek.
Ama tarih şunu unutmayacak:
Bu ülke, kendi toprağında yeniden Bizans anmaları yapılırken sustu.
Ve susanların yüzüne, bir gün o sual kazınacak:

Beyler, bu vatana nasıl kıydınız?


Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.
Diğer içeriklere de göz atın.
Bu blog bağımsız bir platformdur ve desteklerinizle ayakta duruyor.
Bildirimleri açmayı unutmayın.

begendim
1
Begendim
bayildim
0
Bayildim
komik
0
Komik
begenmedim
0
Begenmedim
uzgunum
0
Uzgunum
sinirlendim
0
Sinirlendim

Yorum Gönder

Yorumlar