Adem ve Havva Sonrası Kayıp Bilinç Dönemi
Hemen hemen tüm dinlerde ve inanışlarda yer alan Cennetten kovulduğu savunulan Adem ve Havva figürünü doğru kabul edersek -ki müslüman çoğunluğa sahip ülkemizde inkar edilemez bir gerçektir bu durum- dinlerin geliş dönemine kadar geçen sürede bazı kopukluklar olduğu aşikar.
Günümüzde bilindiği üzere modern insanlığın doğuş tarihi 150 - 200 bin yıldır. Modern insan öncesi yaşamış iskelet ve eklem sistemleri daha çok gorile benzeyen atalarımızı hiç bu listeye dahil etmiyorum. Adem ve Havva’yı ilk insan inanışımıza göre ele alırsak modern insanlıkla yaşıt olması gerçekliğiyle karşılaşıyoruz.
Peki "Kayıp Bilinç" olarak biz bugün neyi konuşacağız ona bakalım.
Yahudiliğin, Hristiyanlığın ve Müslümanlığın yayılış evrelerine bakarsak 1 peygamberden başlayıp kitlesel olarak bir artış ve nesilden nesile aktarıma bağlı büyüme görüyoruz. Kaldı ki hala öteki dünya ve alemler için bir yığın bilinmezliğimiz var. Buna rağmen dinlerin ve dini bilgilerin yayılma ve inanan insan sayılarının çoğalışında bir gerileme görmemekteyiz. Aksine sürekli büyüyen nüfusla beraber artan bir inanan sayısı mevcut. Fakat anlam veremediğimiz , hiçbir kaynakta da cevabını bulamadığımız bir şey var. O da ilk insandan bu yana; kaldı ki ilk nüfus Adem ve Havva'nın kendi öz çocukları, onların çocukları, sonrasında da çocuklarının çocukları olarak ilerleyen bir popülasyon artışı var. Ve Adem cenneti görmüş, melekleri görmüş, öteki alemi birebir yaşamış bir zat olarak kendi çocuklarına anlattığı Allah - Melek - Ahiret bilgileri neden Peygamberlere gelen bilgiler gibi bir nesilden diğer bir nesile aktarılarak yayılmamış. Acaba olmasın kafalarınızda zira bunu kutsal kitaplar inmeden önce insanların taşa, toprağa, ateşe, güneşe, puta tapmalarından gözlemleyebiliyoruz. Demek ki o arada bir yerde bir bilinç kaybı, gerçeklerin inkar edilmesi durumu var.
Biz kutsal kitabımızı doğru ve değiştirilmemiş kabul ettiğimize göre; bize Kuran-ı Kerim'de öğretilen ile gerçek hayatta yaşananlar arasında bir yerde insanların kendi öz ebeveynlerinin verdiği bilgileri inkar ettiği, kendilerine taş, güneş, su vb. materyallerden Tanrılar yarattığı gerçekliğine ulaşıyoruz. Fakat burada yine matematiksel olarak bir karmaşa mevcut. İlk insanlar birbirinin kardeşi olduğuna göre ve 2-2-2 olarak değil olası 2-6-10-20 gibi sayılarla nüfus artışı olması gerektiği gerçekliği üzerine hesaplama yaptığımızda bu bilinç kaybının ya ilk 1-2 nesilde kaybolduğunu düşünebiliriz ya da birçok nesil sonra sayısı yüzlere, binlere ulaşmış olan o günkü nüfusun tamamının ya da çok büyük bir çoğunluğunun atadan gelme öteki dünya görüşlerini inkar ettiğini düşünebiliriz. Zira az da olsa inanan bir grup kalmış olsaydı, günümüzde dünyanın dört bir yanına yayılmış dinler gibi popülasyonunu arttırarak devam etmesi gerekirdi.
Şimdi bu yazıyı okuduğunuzda inanıyor / inanmıyor, inançlı / inançsız ikilemine düşmenizi istemem. Benim ulaşmak istediğim netice, anlatmaya çalıştığım şey Adem ve Havva'dan sonra neden veya nasıl ahiret - Tanrı inancının kaybolduğu. İnsanlar hangi noktada inançlarını kaybedip taşa, suya tapmaya başladığı. Onları bu inanışsızlığa sürükleyen şeyin ne olduğu. Ve bir yandan da günümüz büyük dinlerinin zamanlarının teknoloji, matbaa, internet , telefon, araba, uçak olmayan o ilkel şartlarında nasıl olup da bu kadar hızlı ve kuvvetli şekilde yayılabildiği.
Ezcümle Adem - Havva ile Kutsal kitaplar arası geçen sürede ne olduğu hiçbir kaynakta bulamadığımız, tartışmaya ve teorilere açık uzunca bir dönem var.
Tolgahan Turan
Tarih olmuş her şey zaten kopuk kopuktur. Bu durumu tarih felsefince düşündüğümüzde tarih, yapı olarak bize bu kopukluğu verir. Tarihçi, bu kopukluklardan bir anlatı kurmaya çalışır. Tarihçilerin anlattıklarının "kurmaca" olması tarihin ontolojisinden kaynaklanır. Bir şey olur ve devam eder. Tarihçi, bunları aktarmaya, aktarırken de sebep ve sonuçlar bulmaya çalışır. Hangi alanda veya konuda düşünürsek düşünelim bu kopukluk her zaman karşımıza çıkar. .
Osman Coşkun
Eyvallah, teşekkür ederim yorumunuz için..