Ölümün Kıyısında Yaşamı Keşfetmek: Dostoyevski’nin Hayatını Değiştiren Olay

Ölümün Kıyısında Yaşamı Keşfetmek: Dostoyevski’nin Hayatını Değiştiren Olay

Merhaba sevgili okurlar,

Bugün sizlere Dostoyevski'nin hayatını değiştiren ve ona yaşamın gerçek anlamını keşfettiren o çarpıcı olaydan bahsetmek istiyorum. Evet, belki de birçoğunuz bu hikayeyi biliyorsunuz ama gelin, bir kez de benim dilimden dinleyin.

Dostoyevski, 28 yaşındayken, Çar’ın baskı döneminde arkadaşlarıyla kurduğu bir sohbet grubunda yakalanıyor. Düşünsenize, sadece fikirlerini paylaşmak için bir araya gelmiş bir grup arkadaş ve bu onların hayatını altüst ediyor. Aslında bizim de sıklıkla yaptığımız bir şey değil mi? Arkadaşlarla bir araya gelip ülkeyi, siyaseti, yaşamı konuşmak... Ama işte o dönemin Rusya’sında bu durum büyük bir suç olarak görülüyor.

Yakalandığında idam isteğiyle yargılanıyor Dostoyevski. O anları hayal etmek bile ürkütücü. Düşünsenize, 28 yaşında, hayatın baharında, önünüzde koca bir hayat varken birdenbire her şeyin sona ereceğini düşünüyorsunuz. Mahkemenin sonucunu beklediği gece hücresinden alınıyor. Bu anı anlatırken bile içim ürperiyor. Ölüm kararı yüzüne karşı okunuyor ve papaz ona günah çıkarttırıyor. Gözleri kapalı bir şekilde bir direğe bağlanıyor ve müfrezenin karşısına geçiriliyor. “Ateş” emrini beklerken birdenbire gerçek karar açıklanıyor: Aslında mahkeme ona 8 yıl hapis cezası vermiş, Çar bunu 4 yıla indirmiş. Ancak ona ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmış.

Bu sahne, Dostoyevski için bir dönüm noktası oluyor. Ölümle burun buruna geldiği o an, yaşamın ne kadar değerli olduğunu fark ediyor. Hayatımızda bazı anlar vardır, bizi sarsar, silkeler ve kendimize getirir. Dostoyevski’nin yaşadığı bu sahne de tam olarak böyle bir an. Ölümle tanışıyor ama asıl keşfettiği şey yaşam oluyor. Bunu düşündüğümüzde aslında çok anlamlı bir ders çıkarabiliriz. Hayatın kıymetini anlamak için bazen böyle sarsıcı anlar yaşamamız gerekiyor.

Stefan Zweig, bu olayı anlatırken, Dostoyevski’nin 4 yıl sonra yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıklarında sağlığının bozulduğunu, şöhretinin uçup gittiğini ama bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran tek bir şey olduğunu söylüyor: Yaşama sevinci. Ne muazzam bir dönüşüm değil mi? Bedeni yıpranmış, sağlığı bozulmuş ama ruhunda, kalbinde müthiş bir yaşama sevinci var.

Nietzsche’nin bu durumu en iyi anlatan cümlesi ise şöyle: “Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar.” Gerçekten de öyle. Ölümün kıyısına yaklaşan insanlar, yaşamın değerini daha iyi anlıyorlar. Biz de günlük koşuşturmacalarımız arasında zaman zaman durup, hayatın kıymetini anlamaya çalışmalıyız. Çünkü yaşam, bize verilmiş en büyük armağan ve onun her anının tadını çıkarmak gerekiyor.

Bu olaydan sonra Dostoyevski’nin yazdığı eserlerde bu yaşama sevincini, hayata olan tutkusunu görebiliyoruz. “Suç ve Ceza”, “Karamazov Kardeşler”, “Budala” gibi eserlerinde insan ruhunun derinliklerine iniyor, hayatın anlamını sorguluyor ve okurlarına da bu sorgulamayı yaptırıyor. Onun eserlerini okurken, yaşamın ne kadar karmaşık, ne kadar derin ve ne kadar güzel olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Dostoyevski’nin bu olayı, bize de önemli bir ders veriyor. Hayatta ne olursa olsun, yaşama sevincimizi kaybetmemeliyiz. Zorluklar, acılar, sıkıntılar elbette olacak. Ama önemli olan, bu zorluklar karşısında pes etmemek ve yaşamın güzelliklerini görmeye devam etmek. Çünkü yaşam, her şeye rağmen, yaşanmaya değer.

Sevgili dostlar, belki de bu hikayeyi duyduktan sonra hayatımızdaki küçük anlara daha fazla değer veririz. Sabah kahvemizi içerken, sevdiklerimizle vakit geçirirken, doğanın güzelliklerini seyrederken... Hayatın küçük ama anlamlı anlarının kıymetini bilmeliyiz. Çünkü yaşam, bu anların toplamından ibaret.

Dostoyevski’nin yaşadığı bu olay, bize de yaşama sevincimizi kaybetmememiz gerektiğini hatırlatıyor. Hayat ne kadar zor olursa olsun, her zaman bir umut ışığı vardır ve bu ışık, bize yaşamın ne kadar değerli olduğunu gösterir. Bu ışığı görmek için bazen ölümün kıyısına yaklaşmamız gerekebilir ama biz, her zaman bu ışığı aramalıyız.

Bu blog yazısını okuduktan sonra, siz de hayatınızdaki küçük anlara daha fazla değer verin. Sevdiklerinizle daha fazla vakit geçirin, doğanın güzelliklerini keşfedin, hayatın tadını çıkarın. Çünkü yaşam, bize verilmiş en büyük armağan ve onun her anının tadını çıkarmak gerekiyor.

Sevgili dostlar, Dostoyevski’nin hayatını değiştiren bu olay, bize de yaşamın kıymetini bilmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Hayatın her anı değerli ve biz, bu anların tadını çıkarmalıyız. Unutmayın, yaşam, her şeye rağmen, yaşanmaya değer.

Sevgilerimle,

Osman Coşkun

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ